Türkiye’nin unutulmaz aşkları

Birisi evli birisi nişanlıydı ancak bu onlara engel olmadı…

Her aşk unutulmazdır gerçek aşkı bulana… Gerçekliği bir yana hepsi bir ders niteliğindedir adeta; kimi dizelerinde yaşar aşkını, kimi uzaktan selamlar yazgısını. Kimi fotoğraflarla anlatır, kimiyse karşılıksız kalır bu yolda. İşte “gerçek aşk”ı bizlere hatırlatan Türkiye’nin unutulmaz aşkları…

Ahmed Arif-Leyla Erbil

Tek şiir kitabı “Hasretinden Prangalar Eskittim” ile edebiyat dünyasının unutulmaz isimleri arasına giren Ahmed Arif, Leyla Erbil’e büyük bir aşkla bağlıydı.

Ancak Erbil’de bu aşkın karşılığı yalnızca dostluktu. Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e yazdığı mektuplar kitap haline geldi. Şairin aşkı da, şiiri gibi… Ahmed Arif imkansız aşkını bazen “Üzerime Toroslar yıkılmış sanki” diye ifade ediyor. Bazen “Matematiğin değil şiirin diliyle sonsuz” güven ve sevgisini dile getiriyor. Leyla Erbil’in kendisini “Tanrılaştırdığı” eleştirisine de bir felsefeci yanıtı veriyor: “Seni Tanrı gibi değil, Tanrı kavramını Leyla gibi seviyorum.”

Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e yazdığı ilk mektup 5 Mayıs 1954’te Bismil’den gönderilmiş. “Leyla, zalım Leyla” diye başlıyor ve “Senin” diye bitiyor.

Meral-Yaman Okay

Senarist, söz yazarı Meral Okay büyük aşkı, 41 yaşında kaybettiği Yaman Okay’ın ardından ilişkilerini şöyle anlatmıştı: “Böyle, bir şölen gibi, bir lunapark gibi sevdalık yaşayınca bu görkemi taşımayan her şey bir çadır tiyatrosu gibi geliyor insana. Bu ateşle yanma hali, o kadar derinden, için için yanıyor ki, dönüp bir başka ölümlüyü yakmaya içi elvermiyor insanın.”

Nazım Hikmet-Piraye Hanım

Nazım, kız kardeşinin arkadaşı Piraye Hanım ile 1935’te evlenir ama şair hapse girer. Oradan ‘karıcığına’ mektuplar yazar. 1946’da Bursa Hapishanesi’ndeyken, bu kez dayısının kızı Münevver’e aşık olur. Durumu Piraye’ye anlatır. Yine de af bekler: “Sana ‘gel’ diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam, ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel.” Piraye Hanım gelir ama Nazım tekrar Münevver’le görüşmeye başlamıştır. Böylece 20 yıl şiirlerle geçen bir aşk sona erer. Piraye Hanım 1995 yılında ölene dek kimseyle evlenmez.

Eren-Bedri Rahmi Eyüboğlu

Türk resminin önemli isimlerinden Bedri Rahmi, 1931’de Fransa’da Ernestine Leibovici’yle tanıştı. Mektuplaşmaya başladılar. Bedri Rahmi’nin ailesi bu ilişkiye karşı çıksa da o, Ernestine’e Eren adını verdi ve 1936’da evlendiler. Ancak çiftin arasına ‘Karadut’ lakaplı Mari Gerekmezyan girecekti. Ancak Mari erken yaşta vefat edince şair Eren’e döndü. Eren ve Bedri Rahmi en önemli eserlerini bu dönem ortaya koydular. Ancak Eren, Karadut’un acısını kalbinden atamadı.

Sadri Alışık-Çolpan İlhan

‘Turist Ömer’ ve güzeller güzeli Çolpan İlhan’ın yolu setlerde kesişti. Sadri Alışık o dönem evliydi, Çolpan İlhan da yönetmen Metin Erksan’la nişanlıydı. İkili ancak Yalnızlar Rıhtımı’nda birbirinden çok etkilendi. 1959’da evlendiler. Atilla Dorsay’a verdiği bir röportajda Çolpan İlhan, Alışık’la birlikteyken Karaköy köprüsünün yanı başında 19 gece sabahladıklarını anlatmıştı.

Fatma Girik-Memduh Ün

Girik ve Ün, Bir Serseri filminin çekimlerinde tanıştı. Birbirlerinden etkilenmek için Murada Ereceğiz filmini beklediler. O sırada Girik henüz 16, Ün ise 38 yaşındaydı. 1960’da çekilen Ölüm Peşimizde, aynı zamanda ikilinin uzun soluklu birlikteliklerinin de başlangıcıydı. Çift, Ün’ün 2015’teki vefatına kadar ayrılmadı.

Bülent-Rahşan Ecevit

Bülent ile Rahşan Ecevit 1946’da evlendi. Geçinebilmek için nikah yüzüklerini, saatlerini sattıkları zamanlar oldu ama birbirlerine yettiler. Çiftin en unutulmaz hikayesi, Bülent Ecevit 12 Eylül darbesi sonrası tutukluyken gerçekleşti. Rahşan Ecevit, cezaevine iki mum getirir. Yılbaşında biri evde, diğeri cezaevinde bu mumları yakar. Birlikte oldukları sürece her yılın ilk dakikasında bu mumları yakacaklarına söz verirler.

Kemal-Gül Sunal

Tanıştıklarında Kemal Sunal 29, Gül Sunal 20 yaşındaydı. 2,5 sene mektuplaştılar. 1975’te evlendiklerinde Sunal ünlü bir yıldıza dönüşmüştü ama o zamanlar ücretler mütevazıydı. O günleri anlatan Gül Sunal, aşklarını ve hayatlarını birkaç cümlede özetliyor: “O kadar nem kokusu vardı ki evde. Misafir geleceği zaman patates kızartırdık, kızartma kokusu rutubet kokusunu bastırsın diye. Ama biz mutluyduk. Bugün yine otururum, Kemal’in olması şartıyla tabii…”

Şükran Güngör-Yıldız Kenter

Yıldız Kenter, Şükran Güngör’ü ilk kez Dünkü Çocuk oyununu izlemeye gittiğinde gördü. Önce dost oldular. 1964’te ailelerinden habersiz evlendiler. Zamanla hayatları düzene girdi. Kenter Tiyatrosu’nu kurup hayatın tüm zorluklarına birlikte direndiler. Güngör, Kenter oyundan geç saatte döneceği zaman ona notlar bırakırdı: “Çok uykum geldi. Ama ben de seni seviyom bitanem…” Güngör son nefesini Kenter’in yanında verdi. Kenter onun ardından, “Ömrüm boyunca sevgilim olarak kaldı. Ölünceye kadar da öyle kalacak. Şükran benim hayatımın şansıydı” sözleri döküldü.

Tomris-Turgut Uyar / Cemal Süreya / Edip Cansever

blank

Öykü yazarı Tomris Uyar’ı edebiyat dünyası, gazeteci-şair Ülkü Tamer’in eşi olarak tanıdı. Tomris Uyar evliyken Cemal Süreya’yla birbirlerine aşık oldular ve eşlerinden ayrıldılar. Tomris Uyar, Süreya’dan ayrılmak üzereyken Turgut Uyar’la tanıştı. İkilinin mektuplaşmaları buluşmalara dönüştü. 16 yıllık aşklarından geriye Turgut Uyar’ın, “kimselere benzemesin isterim seni övdüğüm / seni övdüğüm zaman / güzel bir Çingene yalnız başına dolaşmalı kırlarda” dizeleri kaldı. Şair Edip Cansever ise Tomris Uyar’a platonik olarak sırılsıklam aşıktı.