Türkiye’nin İlk Kadın Avukatı Süreyya Ağaoğlu İle Atatürk Arasında Geçen Anlamlı Hikaye

Ünlü düşünür ve siyasetçi Ahmet Ağaoğlu’nun kızı Süreyya Ağaoğlu, Türkiye’nin ilk kadın avukatıdır. Kendisi 1903 yılında Şuşa’da doğdu ancak 1910’da ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç etti. Babasının işi nedeniyle, çocukluğu ve gençliği Mustafa Kemal Atatürk’ün yakın dostları arasında geçti…


Süreyya Ağaoğlu, liseden sonra, hukuk okumak için Darülfünun’a (bugünkü adıyla İstanbul Üniversitesi) başvurdu. Ondan önce, bu fakülteye başvuran tek bir kız öğrenci bile yoktu. Hukuk Fakültesi’ne başvuran ilk kız öğrenci olan Ağaoğlu, bu sebeple, fakültenin başka kız öğrencilere de açılmasına öncülük etti…

Hukuk Fakültesi’nin ardından Ankara’ya ailesinin yanına döndü; mesleğini icra etmeye başladı. Ve böylece “Türkiye’nin ilk kadın avukatı” unvanının da sahibi olmuş oldu.

Süreyya Ağaoğlu, yaşamı boyunca, Türkiye’nin en önemli kadın hakları savunucularından biri oldu. İşte bu özel kadının, Mustafa Kemal Atatürk ile arasında geçen anısı da; bunun belki de en basit ama anlamlı kanıtı…
Hukuk Fakültesi’nden yeni mezun olan Süreyya, Adalet Bakanlığı’nda staja başlar…

Ağaoğlu’nun mesleğiyle ilk kez tanışmasına vesile olan bu staj günleri, başlarda oldukça heyecanlı geçer. Ancak sonra, iş arkadaşlarıyla birlikte “öğle yemeği” sorunuyla karşılaşırlar…

Öğle yemeği için evine gitme şansı yoktur; çünkü ev ile iş arasındaki mesafe çok fazladır. Dönemin Ankara’sında ise yemek yenilebilecek tek mekan İstanbul Lokantası’dır. Ancak orada milletvekilleri yemek yemektedir ve içeride bugüne kadar tek bir kadının bulunduğu bile görülmemiştir…
Aralarında Süreyya’nın da olduğu Türkiye’nin ilk kadın stajyer avukatları, yemeğe gidecek bir yer olmadığı için; öğle yemeklerini bir süre peynir ekmekle geçirirler…

Ancak bu geçici bir çözümdür. Haliyle bir süre sonra bu durum onları rahatsız etmeye başlar. Süreyya da, bu sebeple babası Ahmet Ağaoğlu’ndan öğle yemeklerini İstanbul Lokantası’nda yiyebilmek için izin ister..
Babası Ahmet Ağaoğlu’nun izin vermesi üzerine, Süreyya bir arkadaşıyla birlikte, öğle yemeği için, daha önce hiçbir kadının görülmediği İstanbul Lokantası’na gider…

Nihayet karınlarını güzel bir şekilde doyururlar. Ahmet Ağaoğlu, dönemin saygı gören isimlerinden biri olduğundan da, hiçkimse kızına herhangi bir laf söylemez.
Lokantadaki yemeğin ardından, bir kadının yemek yemesinden duyulan rahatsızlıklar, dönemin başbakanı Rauf Bey’e kadar ulaşır…

Rauf Bey de, Ahmet Ağaoğlu’nu arayıp onu durumdan haberdar eder. Süreyya akşam eve geldiğinde, babasından şu cümleleri işitir:

“Başbakan Rauf Bey, senin ve arkadaşının lokantada yemek yediğinizi ve herkesin bunu konuştuğunu anlattı… Bundan sonra öğle yemeklerine bana gelin.”
Süreyya, babasının uyarısı ile bir daha o lokantaya gitmeyecektir… Olaydan birkaç gün sonra, Atatürk ve Latife Hanım, Ağaoğlu’na ziyarete gelir…

Sohbet sırasında, bu tatsız konuya da sıra gelir. Süreyya, kendisini anlayacağını düşündüğü için, Mustafa Kemal’e, olayı en dürüst haliyle anlatır. Ancak Atatürk, onu dinledikten sonra hayal kırıklığına uğratacak şu cümleyi kurar:

“Babanın da, Rauf Bey’in de hakkı var.”
Süreyya, bu konuda Atatürk’ten de destek göremeyince, mecburen durumu kabullenir. Ertesi gün iş yerindeyken, Paşa’nın onu yemeğe götürmek üzere haber gönderdiğini öğrenir…

Bu duruma çok şaşıran Süreyya, heyecanla kapının önüne çıkar. Bir milletvekili ve yaveriyle birlikte Atatürk, arabanın içerisinde onu bekliyordur:

“Latife bugün seni öğle yemeğine bekliyor.”
Atatürk’ün evine yemeğe gittiklerini zanneden Süreyya, araba İstanbul Lokantası’nın önünde durunca şaşırır…

Atatürk, lokantanın önünde arabanın durdurulmasını ister ve herkesin duyacağı kadar yüksek bir sesle:

“Bugün Süreyya’yı bize götürüyorum ama yarın buraya gelecek, yemeğini lokantada yiyecek.” der.
Atatürk’ün bu ince tavrı, Süreyya’yı çok mutlu eder. Onun evine gittiklerinde de zaten Latife Hanım, durumun aslını kendisiyle paylaşacaktır…

Latife Hanım, yemekte, Süreyya’ya durumu şu sözlerle anlatır:

“Paşa, dün akşam bu lokanta olayına çok kızdı, ama babanı senin yanında ezmek istemediği için kızgınlığını belli etmedi. Eve gelir gelmez, birkaç milletvekilini arayarak, yarın mutlaka eşleriyle birlikte lokantaya öğle yemeğine gitmelerini söyledi.”
Süreyya ertesi gün, İstanbul Lokantası’na gider; Atatürk’ün isteği üzerine birkaç milletvekilinin eşlerinin de ilk kez orada olduğunu görür…

Dolayısıyla artık hiçbir bakış, onları rahatsız etmez; edemez.
Yani Atatürk ve Türkiye’nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu, kadınların da tıpkı erkekler gibi, bir lokantada yemek yiyebilmesini sağlayan kişilerdir…

Türkiye’de kadının siyasal ve sosyal hayatta yer alması; ciddi bir mücadele, ciddi bir emek ile mümkün olmuştur. Bir kadının lokantada yemek yemesi için bile, bir kadın mücadele etmek, ısrarcı davranmak zorunda kalmıştır…

Bu iki güzel insanı da saygıyla anıyor; kadınların hakları için verdikleri bu emek ve mücadelenin tüm kadınlara örnek olmasını diliyoruz…